Mücahitler Mah. 72037. Sk. No:2 Okan Towers Kat:2 No:33 Şehitkamil / Gaziantep

Kötü Anneyim” Düşüncesi: Sessiz Bir Çığlığın Anatomisi

Kötü Anneyim” Düşüncesi: Sessiz Bir Çığlığın Anatomisi

Kötü Anneyim” Düşüncesi: Sessiz Bir Çığlığın Anatomisi

“Ben kötü bir anneyim.” Bu cümle çoğu zaman yüksek sesle değil, içten içe fısıldanır. Bazen çocuğa bağırdıktan sonra bir kapının arkasında gözyaşına boğularak, bazen gecenin köründe uykusuzlukla boğuşurken bir an kendine kızarak… Ve bazen hiçbir şey olmamış gibi davranılsa da içten içe hep oradadır: “Ben yetersizim… Ben zaten sevilmeyi hak etmiyorum… Ben beceremem sevmeyi.”
İşte bu düşünceler, sadece yorgunluktan, bir anlık öfkeden ya da yoğunluktan değil, çok daha derinlerde var olan duygusal yaralardan doğar. Gelişimsel psikoloji ve bağlanma kuramlarına göre bireyin kendi çocukluğunda aldığı bakım biçimi, yetişkinlikte ebeveynlik tarzını doğrudan etkiler. Sevilmemiş, görülmemiş, ihtiyaçları yeterince karşılanmamış bir çocuk; büyüdüğünde kendi çocuğuna sarılırken dahi "Ben doğru yapıyor muyum?" diye sorgular. Çünkü sevmeyi öğrenememiştir, sevgiyi öğretmeyi de bilemez. Bu bir suç değil, bir devrin sessizliğidir.
Birçok anne, çocuğuna bir zarar vermemek için duygularını bastırır. Öfkelenmez, yorulmaz, yalnız hissetmez gibi davranır. Ama beden bilir, sistem bilir. Bu bastırılmış duygular; bir gün bir bakışta, bir çığlıkta, bir susuşta sızar. Ardından suçluluk gelir: “Neden dayanamıyorum? Neden diğer anneler gibi olamıyorum? Galiba ben eksik, bozuk biriyim…”
Bu tür düşünceler, travma literatüründe “içselleştirilmiş olumsuz ebeveyn imgesi” olarak tanımlanır. Yani kişi, geçmişte içselleştirdiği eleştirel sesi şimdi kendi kendine yöneltir. Bu ses yalnızca eleştirmez, aynı zamanda kişiyi sevilmeye layık görmez.
Birçok danışan, seanslarda şöyle der: “Çocuğumun iyiliği için kendimi feda etmeliyim.”
Ama feda edilenin yalnızca beden değil, ruh olduğunu fark etmezler. Oysa araştırmalar, duygusal olarak tükenmiş bir annenin çocuğuna vereceği bakımın da sarsıldığını ortaya koyar. Kendine dönmeyen, kendini sevmeyen, iyileştirmeyen bir anne; çocuğunun duygusal aynası olamaz. Ve ne acıdır ki... çoğu zaman bu aynaya bakarken çocuk da şu mesajı alır:
“Sevilmek, yorar. Sevilmek, tükenmektir. Sevilmek, suçluluk getirir.”
Böylece o da sevgiyle bağ kurmayı değil, sevgiyle mücadele etmeyi öğrenir. Tıpkı annesi gibi...
İşte tam da bu yüzden… seanslar sadece sizi değil, çocuğunuzu da özgürleştirir.
Bilinçdışında dolaşan bu sessiz kalıplar; “ben beceremem”, “ben zaten sevilmem”, “ben kötü anneyim” gibi yankılar... Ancak profesyonel bir alanın güvenli çerçevesinde, derinlemesine keşiflerle anlamını yitirir. Klinik deneyimler göstermiştir ki; “kötü anne” değil, “yaralı çocuk” konuşmaktadır içeriden.
Duygusal ihmalle büyümüş birçok kadın, yetişkinliğinde aşırı sorumluluk alarak “telafi edici” anne olur. Ama telafi çabası çoğu zaman beraberinde kaygı, kontrol ihtiyacı ve suçluluk getirir. Klinik psikoloji literatüründe bu örüntüye “anxious caregiving” adı verilir. Kaygılı bakım verme hali hem anneyi hem çocuğu duygusal açıdan yorar. Bu döngüyü fark etmek, en cesur annelik adımıdır.
Unutmayın, iyi anne olmak; hiç hata yapmamak değildir. İyi anne olmak, hatalarının ardından yüzleşebilmek ve gerekirse destek arayabilmektir. Bazen bir seansta ağlayarak anlatılan cümleler, bir çocuğun geleceğini iyileştirir. Bazen annenin kendi annesine söyleyemediklerini, o seans odası şefkatle dinler. Ve bazen, “ben kötü anneyim” diyen biri; aslında en çok iyileşmeye niyetli olan kişidir çünkü farkındalık, cesaretin başlangıcıdır.
İşte o anda sessizce içinden yükselen bir ses belirir: “Belki de kötü değilimdir… Sadece çok uzun zamandır yalnızım.”
Ve artık yalnız olmak zorunda değilsiniz. Bir adım… sadece bir adım hem sizi hem çocuğunuzu özgürleştirebilir. O adımı atmak isterseniz, sizin için buradayım çünkü bazen anneliği değil, yaralı çocukluğumuzu şefkatle sarmak gerekir. Ve bu, birlikte mümkün.

“Sizi en kısa sürede arayalım. İlk adımı birlikte atalım.”

Terapistlerimiz